“Yeniden yaşamak. Eminim ki böyle bir şey var. Şu bir gerçek ki yaşayanlar ölülerden doğuyor ve ölülerin ruhları var olmaya devam ediyor”
(Platon, Yunan Filozof, MÖ 5. Yüzyıl, Sokrates’ten Alıntı).
Hiç daha önce yaşadığınızı, başka bir hayatınız olabileceğini düşündünüz mü? Ya da önceki yaşamınızda kim olduğunuzu merak ettiniz mi? İnsanlık tarihi boyunca insanlar bu tür soruların cevaplarını araştırmışlar, bir yanıt bulmaya çalışmışlar. Yanıt arayan kimi insanlar reenkarnasyona inanmaya başladılar. İnsanın ölümden sonra ruhunun bir başka bedene geçerek yeniden dünyaya geldiğini iddia eden inanç sistemine reenkarnasyon, Arapça adıyla da “tenasüh” (yeniden bedenlenme) denilmektedir. Bu döngünün, ruhun tamamen arınmasına kadar devam edeceğine inanılmaktadır.
Bu inanca göre bir kişi öldüğünde “ruh” bedenden ayrılır ve başka bir bedende bir ya da birbiri ardına birkaç kez yeniden doğar.
Reenkarnasyonun Kökeni Nedir?
Tarihçilere ve bilginlere göre, MÖ 2000’lerde kurulmuş eski Babil kentinde yaşayan insanlar ruhun ölümsüz olduğuna inanıyordu. Profesör Morris Jastrow, Jr., Babil ve Asur inançlarıyla ilgili kitabında, ölümsüzlük ile ilgili “Babilli ilahiyatçıların çok yakından ilgilendiği bir konuydu” diyor. Babillilere göre “Ölüm başka bir yaşama geçiş yoluydu” diye açıklıyor. “Kişinin bir şekilde sonsuza dek var olduğuna dair ilk teorinin altında yatan, şüphesiz insanın sonsuza dek bilinçsiz kalma fikrini hayal etmesinin imkânsız olmasıydı” (The Religion of Babylonia and Assyria).
Reenkarnasyon ve ruhun yeniden doğuşuyla ilgili öğretiler Babil’in ardından eski dünyanın diğer kısımlarına da yayılmaya başladı. Hintli filozoflar, sebep-sonuç yasasına dayanan yeniden doğuş çevrimi, yani Karma denen anlaşılması zor bir inanç sistemi geliştirdi. Dönemin önemli Yunan filozofları da reenkarnasyonu benimsemeye başlayınca bu inanç gittikçe yayıldı.
Günümüzde reenkarnasyon kavramını kabul eden pek çok inanç sistemi, Doğu kökenli tarikat ve felsefi akımlar bulunmaktadır. Reenkarnasyonu kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular, Budistler, Katharlar, Yezidiler, Nusayriler, Dürzîler, ve özellikle Adana, Hatay yöresinde yaşayan bazı Alevi toplulukları sayılabilir. Reenkarnasyon kavramı Asya’nın Şamanist toplumlarında olduğu gibi birçok Kızılderili kabilesinde de yaşatılmaktadır. Hindistan’da “Samsara” adıyla bilinen bu deyim, Budizm’le tanışan Türklerce “Sansar” olarak adlandırılmıştır.
Bu inanç sisteminin esası, insan ruhunun/nefisinin ölümsüz olduğu, bedenin ölümünden sonra yeni bir bedene girerek sürekli olarak ya da tamamen arınıp temizlenene kadar, “yeni bedenlere girmesi” prensibine dayanmaktadır.
İnançlarda ‘Reenakarnasyon’
İslamiyet
Tek Tanrılı diğer inanışlarda olduğu gibi, İslam’da da reeankarnasyona yönelik doğrudan bir açıklama yoktur. Ancak Bâtınî’lere göre, Kuran’da bazı ayetlerde reenkarnasyona yönelik üstü kapalı ifadeler yer aldığı söylenmektedir. (Batıniler, ayetlerin aslında göründüklerinden daha da derin anlamlara sahip olduğunu düşünen, ayetleri buna göre yorumlayan bir akım). Reenkarnasyonun İslam’la ilişkilendirilebileceğini öne sürenlerin Kuran’dan referans verdiği ayetler;
Allah’ın varlığını nasıl inkâr ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz. (Bakara, 28)
Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. (Vakıa, 60-61)
Musevilik
Musevilik’in geleneksel yapısında reenkarnasyon kavramı yer almaz. Ancak farklı yorumlarda, reenkarnasyona yönelik izler olduğu görülebilir. Özellikle Kabala’da reenkarnasyon kavramının geçtiği görülür. Bazı Museviler, Hz. Adem’in önce Nuh, sonra İbrahim sonra da Musa olduğuna inanır.
Hıristiyanlık
Reenkarnasyon, Hıristiyanlıkta ciddi şekilde tartışılan konulardan birisidir. 19. yüzyıldan sonra ortaya çıkan Hıristiyan akımlarının önemli bir kısmı reenkarnasyona inanır. Bu spritüel akımlara göre ilk Hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, ancak sonradan kutsal metinlerdeki bozulmalar sonucunda bu inanış yok edilmişti. Katolik teologların şiddetle karşı çıktığı bir konu olsa da, reenkarnasyon günümüzde birçok Hıristiyan mezhep ve kurum tarafından kabul görüyor.
Taoizm
Taoizm inanışında, reenkarnasyon şu şekilde açıklanmıştır;
Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir. Varoluş sınırsız, sonsuzdur; bir başlangıç noktası olmayan süreklilik söz konusudur. Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır. Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır. Doğum da vardır, ölüm de; biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur. Böylece, biçimini görmeksizin, ‘İlâhî Olanın Kapısı’ndan bir içeri bir dışarı geçilir.” (Zhuang Zi, 23)
Grek kültürü
Reenkarnasyon, Grek kültüründe milattan önce 7. yy.’da izleri ortaya çıkmış bir kavramdır. Latince metempsycose kelimesi ile ifade edilir. Platon, Phedon adlı romanlaştırdığı diyaloglarında, Sokrates’in şu ifadesine yer verir,
Yeniden yaşamak… Eminim ki gerçekten böyle bir şey var; bu, ölüden çıkan bir yaşam.
Bunun dışında Grek kültürü ve reenkarnasyon noktasında Pisagor’un da önemi büyüktür, zira birçok kaynak Pisagor’un bu inanışa sahip olduğunu, hatta önceki yaşamlarını hatırladığını doğrulamaktadır.
Şamanizm
Asya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-âleme ruhlar diyarı adı verilir. Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi “can”ı olduğuna inanırlar. Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğuna inanırlar. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “ruhlar diyarı”na iner, üçüncüsü “Göğe” çıkar. İnsanın “ruhlar can”ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer. Gölgeler diyarı’nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.
19. yüzyıl: Kardec’in ‘Ruhların Kitabı’ ile reenkarnasyon sistematize edildi
Görüldüğü üzere birçok farklı inanışta ruh göçü kavramı yer bulmuş durumda. Ancak bu inanışlar, belirli bir başlık altında yer almıyordu. 19. yüzyılda Batı dünyasında okültizm, yani geçmiş dönemlerde, geleceğe yönelik medyumnik yollarla edinilen bilgiler bütünü alanında bir ilgi söz konusuydu.
Bu dönemde, deneysel spritüelizm alanında Fransız Allan Kardec, 1857 yılında yayınladığı ‘Ruhların Kitabı’ ile öte-alemci yapıları, ruh göçü çıkışlı düşünceleri ‘reenkarnasyon’ adı altında topladı. Kardec’in kitabında belirttiği ilkeler şu şekildeydi;
• İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden. Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır.
• Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar. Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır. Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir. Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir. Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz. Çünkü tekâmülde gerileme söz konusu değildir.
• Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir. Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur.
• Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler.
• Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir. Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir.
Medeniyetlerin beşiği Hatay, reenkarnasyon vakaları ile en çok gündeme gelen ilimizdir
Hatay’da yaşayan Alevilerin en önemli özelliklerinden biri de reenkarnasyona inanmalarıdır. Anadolu’nun diğer bölgelerinin aksine Aleviler, çocukları konuşmaya başladıktan sonra anlattıkları hikayelere kulak verirler, inanırlar, çocuğun konuşmasına izin verirler. Aralarında çok sayıda, oldukça şaşırtıcı reenkarnasyon olgularının gözlemlenmesi bu sayede olmuştur. Bunlardan bir kaçını sizler için araştırdık ve oldukça şaşırtıcı hikayeler ile karşılaştık.
Psikiyatrist Dr. Recep Doksat Hatay’da bu tür olayları incelemiş, araştırmış ve kitap haline getirmiştir.
Hatay ilinden birkaç örnek:
Ali Kara: Suriye’de ölüp Türkiye’de doğduğunu söylüyor. Hatay Raskiye köyü, 1972 doğumlu. Bir önceki hayatında adı Cabir Rismen. Bilal ve Rahibe’nin oğlu olarak Cennata köyünde dünyaya gelmiş. 1947-1960 yılları arasında yaşamış. Kullandığı traktör devrilince ölmüş.
Mehmet Aslan: 1987 doğumlu. Bir önceki hayatındaki annesi yeni doğan çocuğu Mehmet’i rüyasında görüyor. Arayıp buluyor ve çocuğu ailesinden istiyor. Mehmet, bir önceki hayatında Ata Eryılmaz imiş. Ata’nın anne babası Habib ve Raya Eryılmaz’ın iki çocuğu var. Ata ve Nebil. Nebil 15 günlük iken ölüyor. Ata ise üniversiteyi kazandığı yıl Asi Nehri’nde boğuluyor.
İpek Kart: Hatay Döver köyünde, Besime adında bir hamile kadın; öldürülüyor. Kocası cezaevine konuluyor. Besime ise İnci-Sabri Kart çiftinin kızları olarak Hatay’da dünyaya geliyor. İlkokula giden İpek’in güncesinden okuyoruz:
Bundan önce de hayatım vardı. Döver köyünde, yeni evli, 8 aylık hamile bir kadındım. Adım da Besime Yayar idi. Eşimle düğünümde takılan takılar yüzünden hep kavga ederdik. Altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu. Beni sürekli dövüyordu. Bir gün yine altınları istedi karşı çıktım dövdü. Evin damındaydık kocam beni itti, dengemi kaybettim aşağıya düşüp öldüm. Ama geri döndüm, şimdi adım İpek Kart ve 12 yaşımdayım.
Cemil Fahrici: 1935’te Antakya’da dünyaya geldi. Doğumundan bir önceki gece babası uzak bir akrabaları olan Cemil Hayık’ın kendi oğlu olarak yeniden dünyaya geldiğini gördü. Hayık, çetesi Fransız güçleri tarafından sarıldıktan sonra silahını çenesine dayayarak intihar eden bir yerel kahramandı. Bebek Cemil de çenesinin altında 2 santim boyutlarında bir yara izine sahipti ve 2 yaşına geldiğinde Hayık’ın yaşamı hakkındakı detayları çevresiyle paylaşmaya başladı. Daha sonraki yıllarda Stevenson yaptığı araştırmalar sonunda Cemil’in başının üstünde de bir yara izin olduğunu fark etti. Yara izleri ve çeşitli fobi ve ağrılar reenkarnasyon berlitileri olarak görülüyor. Bazı uzmanlara göre boynundan sıkıntı çeken kişiler geçmiş hayatında asılarak öldürülmüş olabilir ya da yüksekten korkan bir kişi bir kalenin duvarından aşağıya atılarak cinayete kurban gitmiş olabilir. Yani nedeni açıklanamayan bu korku ve fobilerin önceki yaşamlardan gelmiş olabileceği öne sürülüyor.
‘Artık eski ailemle görüşmüyorum’
Dellal Beyaz: 1970’te Samandağ’da dünyaya geldi. Doğduğunda başının üzerinde bir yara izi vardı. Annesi küçük kızın eski yaşamından anılar taşıdığını yatağında kendi kendine konuşurken fark etmeye başladı. Della önceki yaşamında yakınlardaki bir köyde yaşayan bir kadın olduğunu ve çamaşır asarken bir kuyuya düşerek öldüğünü anlatmaya başladı. Ailenin uzaktan bir akrabası Dellal’in anlattıklarının Zehide Köse isimli bir kadının ölümüyle büyük benzerlik gösterdiğini öne sürdü. Köse düşerken kafasını yer vurmuş ve götürüldüğü hastanede yaşamını yitirmişti. Zehide’nin mezarlığını da anlatan Dellal, önceki yaşamında öldükten sonra olanları hatırlayabilen ilk reenkarnasyon vakalarından biriydi.