Hatay’ın başarılı iş adamlarından Osman Tufan ile çerçilikten Tufan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığına uzanan başarı ve özveri dolu hikayesi, Demir-Çelik sektörünün sorunları, çözümleri ve geleceğe dönük projeleri üzerine çok keyifli bir söyleşi yaptık.
Önce kısaca sizi tanıyalım
İş adamıyım, sanayiciyim. 1983’te başlayan iş hayatımdaki 34. yılım. İş hayatımın yaklaşık 22 yılı profesyonel olarak özel bir şirkette devam etti. Tamamıyla demir-çelik sektörüne dayalıydı. Bizim doğuşumuz demir-çelik. Allah izin verirse ölünceye kadar da bu sektörde devam edeceğim. 2004’ün sonundan itibaren de kendi şirketimi kurdum. İş hayatına atıldıktan sonra da 4 şirketimiz oluştu. Grup şirketi diyebileceğimiz ayrı ayrı kimlik yapıları olan şirketler. Bunların en büyüğü üretici olan Tufan Endüstri Sanayi ve Ticaret Demir-Çelik Anonim Şirketi. Aylık 25 bin ton kapasiteye sahip. Bu şirketimizde kütük demirden inşaat demiri yapıyoruz.
İkinci şirketimiz ürettiklerimizin lojistiği için kurduğumuz, iç piyasada pazarlama şirketi olan Tufan Nakliyat Demir-Çelik. Bu şirketimizde iç piyasanın tüm lojistik hizmetlerini yapıyor. Müşterilerimizin aldığı malı, fabrikadan alıp gideceği yere kadar taşıyor. Hem de kendi lojistik firmamız içinde bu işi pazarlama olarak yapıyoruz. Diğer bir şirketimiz ise İstanbul merkezli Tufan Metalurji Dış Ticaret Limited Şirketi bu da yurt dışı satışlarımızla ilgili. O şirketimizin başında oğlum bulunuyor. Tamamıyla ihracat odaklı Türkiye’mizin ihracatta ulaşacağı hedeflere ulaşması için biz de bir damla olabilmek için çalışıyoruz. Hedef pazarlarımız ağırlıklı olarak Afrika, Ortadoğu ülkeleri ve genelde dünya çapında.
Diğer bir şirketimiz Dörtyol’da eğitim üzerine hizmet veren Tufan Eğitim Kurumları Anonim Şirketi. Bu şirketimiz ülkemizin en önemli sorunu olan eğitim sektörü üzerine hizmet veriyor. Aslında sosyal sorumluluk projesi gibi düşünebiliriz. Yönetiminde kızım var. Biraz gençlere yol vermeye, hizmet ettirmeye gayret ediyoruz. Çünkü bizler sağken onların işleri daha sağlıklı öğrenip yetki verdirilmesi gerekiyor.
Osman Tufan çekirdek ailesi ile yani eşi, bir kızı ve oğlu ile 4 kişilik bir aile. Tufan Demir-Çelik ve Endüstri Demir-Çelik Anonim Şirketi ile Tufan Nakliyat Demir-Çelik Şirketinin yönetim kurulu başkanıyım ve her şeyiyle bize ait. Eğitim üzerine hizmet veren şirketimizin yönetim kurulu başkanı ve hissedarı kızım. Diğer şirket ise oğluma ait. Kısacası Osman Tufan sıfırdan başlayıp doğduğu günden beri ticaretin içinde yoğruluyor. Ve ticaret hayatına devam ediyor.
Demir-Çelik sektörüyle başlamışsınız. Uzun profesyonel çalışma hayatınızdan sonra kendi işinizi kurup bir başarı öyküsü yazmışsınız. Bunu neye borçlusunuz? Hızlı bir yükseliş, bir başarı öyküsü var ortada. Tabi geçmiş yıllara dayalı tecrübelerin etkisi de vardır bunda…
Baktığımızda bazı olayların şimdi farkına vardığımızı görüyoruz. İnsanlar doğuyor ve büyüme aşamasıyla birlikte tecrübe edindiğimiz orta yaş, ileri yaş sonra nihayetinde yokoluş. Bunların hepsi süreçle ilgilidir. Bulunduğumuz noktaya nasıl geldiğimizle ilgili olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumu hatırlıyorum da babam çerçilik yapardı. Çerçinin yanında onunla birlikte dolaşıyoruz ve ticaretin ilk adımları orda başlamış. O zamanlar zorumuza gidiyordu, bilemiyorsunuz, utanıyorsunuz. Çerçilikle babanızın yanında büyüyorsunuz. Sonra bir kademe öne çıkarak bakkal dükkânına geçtik. Ailenin ilk okuyanı benim. Köyümüzde ortaöğretim yoktu. İlkokulu bitirdiğimde ortaokul olmadığı için ara vermek zorunda kaldım. Ondan sonra ortaokul açılınca 2 seneden sonra ortaokula başladım. Belli bir yere geliyorsunuz. Aldığınız tecrübeler yavaş yavaş beyninize işlemeye başlıyor. Sonra liseye başladım. Liseye geçiş döneminde abimler İstanbul’daydı o günkü şartlarda öğrenciler ortaokulda başarılıysa Kabataş Lisesi’ne giderlerdi. Ben de Kabataş Lisesi’ne gittim. 1,5 yıl orada okudum. Kabataş Lisesindeki yıllarım bana inanılmayacak bir vizyon kattı. Bunları hep kademe kademe koyuyorsunuz. Ardından askerlik süreci başladı ve askerlikten döndükten sonra Türkiye’nin en çok vizyona sahip şirketinde 22 yıl çalıştım. O bana çok şey kattı. Ondan sonra neyi yapmanız gerekiyor, nasıl daha sağlıklı karar verebileceğinizi görüyorsunuz. Geçmişe baktığımız zaman, her aşamada derler ya oya gibi işlenmişiz. Bilmeden oya gibi işlenmişiz. Ondan sonra da gününde, zamanında, yerine göre aldığımız kararlar ve zamana uymamız ile bugün yaklaşık 260 kişilik bir çalışma grubunu oluşturmuşuz. Beraber iş yaptığımız çözüm ortaklarımız oluştu. Bu da tabi kendimizi küçültemeyeceğimiz kadar hizmet verdiğimizi gösteriyor. Ve böylece ülkenize, ilinize, kasabanıza bir katkı sağlamış oluyorsunuz. İş hayatında başarıda sabrın önemli olduğuna inanıyorum. Yeterki tamahkâr olmayı bilin. Her yönüyle bu size geri dönüyor. Maddi ve manevi olarak geri dönüyor. Çok akıllıyım deme şansınız yok. Doğru işler yapıyorsanız eğer, doğru işlere yönlendiriliyorsunuz. Bunun da maneviyatın en güzel yeri olduğunu düşünüyorum. Başarı basamakları özveriye bağlı. İşinize sadakat gösterip durmadan hedef koymanız önemli.
Sizin firmanız demir-çelik sektöründe çok önemli aktörlerden biri. Sizce demir-çelik sektörünün günümüzdeki sorunları nelerdir?
Türkiye demir-çelik üretiminde Avrupa’nın önemli merkezlerinden bir tanesi. Hatta dünya çapında ilk 9 içerisinde yer alıyor. Demir-çelik sektörünün en önemli sorunlarından bir tanesi rekabet edememek. Karşınızda dünyada çok farklı şekilde üretim yapanlar var ve bu ülkelere karşıda siz kendi sektörünüzü korumak zorundasınız. Bütün ülkeler kendi ihracatında güçlü oldukları bölümlerin tamamını koruma altına alıyorlar. Fakat bizlerin çalışma hayatına girerken özellikle de gelişmekte olan bir ülke olduğumuz için gelişmiş ülkeler çeşitli anlaşmalarla önümüze engeller koyuyorlar. Demir-çelik sektöründe bence en büyük eksiklik Avrupa Kömür- Çelik Topluluğu (AKÇT) antlaşmasından kaynaklanıyor.
Sanayicimize hiçbir destek veremiyoruz, özellikle de demir-çelik sektöründe olanlara. Ne elektrik desteği ne ham madde alımında ne de satışta, ihracatta destek verebiliyoruz. Dünyanın en büyük üreticisi yılda 850 milyon ton üreten bir ülke bile kendi üreticisini zaman zaman koruyor. Biz bir şey yapamıyoruz. Oturduğumuz yerden malımız alınıyor. Karşımızda o kadar çok engel varki..
Devletin bu konuda desteği yok mu?
Hayır yok. Hatta devletin ağır vergileri var üzerimizde. Yıllardır konuşulur TRT payı, tüm Demir-Çelik üreticileri ile alakalıdır. Bugün Türkiye’de yaklaşık 20 milyon ton civarı demir-çelik tüketiliyor. Köşebentiyle, yassısıyla, paslanmaz çeliği ile ya da inşaat demiriyle. Türkiye’de üretim olmasa bunları dışarıdan ithal edeceğiz. Ve o kadar paramız dışarı gidecek. Bizlerde kendi içimizden alıyoruz ki istihdam yaratıyoruz. Bir de bu sektör ağır sanayi olduğu için istihdamı fazla bir sektör. Teşvikler oluyor ama bakıldığında demir-çelik sektörüne dayalı bir teşvik yok.
Peki, sizce neden teşvik yok?
Zamanında yurt dışında yaptığımız anlaşmalar engel olarak kalıyor. Devletimiz son yıllarda AR-GE’ ye önem vermeye başladı. AR-GE yapın diyor ve destek vermek için uğraşıyor. Biz yıllardan beri bunu yapamadık. Ayrıca hafta sonları, Cumartesi-Pazar günleri ucuz elektrik kullanalım istiyoruz. Çünkü Türkiye’de herkes o günler tatil olur. Bari o günler demir-çelik sektöründe çalışanları teşvik etmek amacıyla hafta sonları ucuz enerji verilebilir.
“İşsizlik ülkemizin en büyük kanayan yarasıdır”
Sizin istihdam projesiyle ilgi girişimleriniz, düşünceleriniz neler?
Türkiye için çok güzel bir proje olduğunu düşünüyorum. 12,7 oranında işsizliğin olduğu bir ülkede, işsizlik bütün kötülüklerin de anasıdır diyebiliriz. İşsizlik ülkemizin en büyük kanayan yarasıdır. Bunun için de sanayicileri, üreticileri desteklemek lazım. Devlet, yeni aldığın işçiye bunu uyguluyorsa düzenli vergisini veren sanayiciye de mesela “SSK’da sizden bu kadar düşüyorum” demesi lazım. En çok vergiyi, KDV’yi demir-çelik sektöründekiler öder. Yani tüm hammaddeyi alıyoruz. Devlet kayıt dışı ekonomiyi önlemek için karşı firmanın %9 KDV’sini alıcıya ödettiriyor. Demir-çelik sanayi sektöründe hizmet veren hiçbir işletmenin SSK ve vergi borcu yoktur. Bu şekilde düzenli çalışıyorlar. İstihdam yaratıyoruz 10 tane daha işçi al ve senin diğer işçilerine de bunu uyguluyorum diyebilirler. Biz de böylece devletimiz bizi teşvik etti diyebiliriz. Zaten diğer ülkelerle rekabette zorlanıyoruz. Dürüst çalışan üreticilerimize ve sanayicilerimize daha çok destek olunmalı diye düşünüyorum.
Sektörün aslında en büyük gider kalemlerinden biri enerji. Ve devlet enerji konusunda desteklerse demir-çelik sektöründe sayılı ülkelerden biri oluruz değil mi?
İnşaat demirinde dünyanın en kaliteli ürünü üreten ülkelerden biriyiz. Biz belli bir yere malımızı satmadan başka ülkeler oraya mal satamaz. Vitrinlik ürünlerimiz var. Bir de maliyet düşerse Türkiye’yi ihracatta, demir-çelik sektöründe çok iyi yerlere getiririz. Rekabet edebiliriz. Çin, Japonya, Hindistan ve Amerika gibi ülkeler önümüzde. Ama onlar her türlü desteği alıyor devletten. Türkiye’nin çelik kapasitesi 50 milyon ton civarında. Ama bizim ürettiğimiz 33 milyon ton civarlarında. Daha 17 milyon tonluk kapasitemiz var.
Bir an önce özellikle siyasal çözüm bulunmalı
Hemen yanı başımızda Suriye iç savaşı yaşanıyor. Bu durumun sektöre, ekonomiye ve bölgeye etkileri nasıl oldu?
En büyük acısını çeken bizim bölgemiz oldu. Hatay, Kilis, Gaziantep, Osmaniye ve Adana… Neden biliyor musunuz? Göç edip gelen komşularımızın hali vakti iyi olanlar İzmir, Ankara gibi şehirlerde yaşıyorlar, ama maalesef bizim bölgemizde yaşayanlar ekonomik durumu zayıf, hiçbir mesleği olmayan insanlar. Bu insanlarda sokaklarda yaşıyor. Buna trajedik bir insanlık öyküsü olarak bakmak gerekiyor. Diğer taraftan baktığımızda aç ve sokakta olan adam, yevmiye 50 TL ise ben 20 TL’ye yaparım diyor. İşverende 2 tane sigortalı işçi çalıştırıyorsa 1 tanede Suriyeli işçi çalıştırayım demeye başladı. Demir-çelik sektörü gibi bölgemizin de rekabet gücü kalmadı. Bir de Hatay diğer bölgeler gibi teşvik bölgesi olarak alınmadı. Bizi de 6. Bölgeye alsınlar. Hatay milli ekonomiye sağladığı katkıda çok iyi yerde, ama aldığı hizmete bakın. Hizmet bakımından 47. sıralardayız ama ödediğimiz vergi de ilk 10. sıradayız. Savaş iyi bir şey değil. İnsanların açlık ve yokluktan öldükleri bir şey. Komşumuzun iç savaşı bize de yansıdı. Bir an önce özellikle siyasal çözüm bulunmalı.
Şirket olarak birçok alanda faaliyet gösteriyorsunuz. İleriye dönük proje ve yatırımlarınız var mı?
Çok şey düşünüyoruz ama ufkumuzu göremiyoruz ki. Türkiye’de istikrarlı bir sürecin devam etmesi lazım. İstikrarlı süreç devam etsin ki bizler de ona göre adım atalım. Bir an önce referandum sürecinin bitmesi lazım. Bitsin ki halkımız, sanayicimiz, devletimiz, bizler önümüzü görebilelim. Ve devletimiz bizi ona göre yönlendirsin. Bizlere ülke sağlam ellerde yürüyün desin. Biz de yürüyelim. Zaten Türk milletinin genç ve dinamik bir yapısı var. Dünyanın neresine giderseniz gidin muhakkak bir Türk’le karşılaşırsınız. Girişimci bir ülkeyiz ve dünya girişimci bir ülke olduğumuz için bizden çekiniyor. Ülkemizin uzun dönemli bir istikrara ihtiyacı var. Memleketimize, ülkemize sahip çıkmalıyız. Devletimize çok güveniyoruz. Bir an önce taşlar yerine otursun. Bizlerin ve devletimizin önündeki engeller kalksın ki bizler de yürüyelim. 2023 hedeflerine emin adımlarla yürüyelim.
Son olarak HATİAB’ın faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sivil toplum kuruluşları bir ülkenin can damarlarından bir tanesidir. Bu konuda HATİAB’ı özellikle Genel Başkan İbrahim Güder’i çok tebrik ediyorum. İşini gücünü bırakıp acaba bu dernekle Hatay’a nasıl katkı sağlayabilirim, Hatay için, Türkiye için ne yapabilirim diye çalışıyor. Ve bizleri bir araya getiriyor. Her yönüyle verdiği burslarla, yaptığı toplantılarla alkışa değer önemli bir şahsiyettir. Ben bu konuda HATİAB’ı, Yönetim Kurulunu gerçekten çok takdir ediyorum. Bizim görüşlerimizi almak için Payas’a gelmeniz bile bizim için çok önemli.