Suriye’de dördüncü yılına giren iç savaş, dünyanın en büyük insani ve güvenlik krizlerinden birini oluşturuyor. 29 Nisan 2011 tarihinde Suriye’den Türkiye’ye giriş yapan 252 kişiden oluşan ilk kafileden bu yana, Kobani’den Türkiye’ye göç eden 200 bin kişinin de eklenmesi ile Türkiye’ye sığınan Suriyeli sayısı 3 milyona yaklaştı.
Uyguladığı “açık kapı politikası” ile sınırdan giriş yapan her Suriyeliye “geçici koruma statüsü” veren Türkiye, mülteci krizine yaklaşık 7 milyar dolar harcadı. Türkiye’de bulunanSuriyelilerin ülkelerine geri dönme ihtimali iç savaşın şiddetlenmesi nedeniyle giderek zayıflıyor. Suriyeli mültecilerin durumunun vahametini ortaya koyan bu tablo, konunun, insani, hukuki, siyasi, toplumsal ve mali yönleriyle çok boyutlu bir analizi gerektiren karmaşık bir soruna dönüştüğüne işaret ediyor.
Rakamlarla Suriyeli Mülteciler; iç savaşı nedeniyle, 23 milyonluk ülke nüfusunun 11 milyonu insani yardıma muhtaç hale geldi; 7 milyon kişi ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı; 3 milyondan fazla Suriyeli mülteci komşu ülkelere sığındı; ülke içindeki ekonomik tahribat 150 milyar dolara ulaştı. 2011 yılı Mart ayından bu yana devam eden Suriye iç savaşı ve kitlesel göç hareketi, başta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerinin iç siyasi, ekonomik ve sosyal dinamiklerini etkiledi. Savaşın en önemli sonuçlarından birini, sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mülteciler oluşturuyor. Bu sayı her ay ortalama 100 bin oranında artıyor.
Bugün Türkiye, Suriye’den kaçan 3 milyondan fazla mültecinin neredeyse yarısına tek başına ev sahipliği yapıyor. Bu devasa rakama, Suriye’nin Halep kentinden yeni bir göç dalgasının da eklenmesi durumunda, yaklaşık 3 milyon mülteci daha Türkiye’ye sığınmak zorunda kalabilir.
Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin 220 bin kadarı, 10 ilde kurulan 16 çadırkent ve 6 konteynır kentten oluşan 22 kampta rahat koşullarda yaşıyor. Geri kalan bir milyondan fazlası ise dağınık olarak farklı kentlerde kendi olanakları ile yaşam mücadelesi veriyor. Bugün, Türkiye’de Suriyelilerin bulunmadığı sadece 9 kent bulunuyor.
Kampların dışındaki Suriyeliler ise, Türkiye’nin 72 farklı ilinde kendi olanakları ile geçici işlerde çalışarak, sokaklarda dilenerek ya da sosyal yardım alarak yaşam mücadelesi veriyor.
HATAY’DAKİ KAMPLARDA 14 BİN 803 SURİYELİ VAR
Suriye’de dört buçuk yıldır yaşanan iç savaş nedeniyle ortaya çıkan ve Birleşmiş Milletler tarafından “günümüzdeki en büyük insani kriz” olarak nitelenen Suriyeli sığınmacılar sorunu, “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” noktasında masaya yatırıldı, sonuç ise dikkat çekti…
Hatay’daki kamplarda 14.803 Suriyeli var, kamplar dışında ise, 341.174 Suriyeli!
2011’de başlayan Suriye Krizi ve Ankara’nın “Açık Kapı” politikası ile derinleşen mülteci sorunu, Hatay başta olmak üzere, bir çok ilde farklı başlıklarda sorun yaratmaya devam ediyor. İşte bu sorunlara eklenen en kapsamlı Rapor, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) işbirliğinde gerçekleşen araştırma ile kamuoyuna sunuldu. Söz konusu bilimsel araştırma kapsamında, ekonomik açıdan önemli görülen 18 ilde (İstanbul, İzmit, Bursa, Ankara, Konya, Kayseri, Malatya, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, İzmir, Antalya, Muğla, Denizli ve Van) saha çalışması yapıldı ve iş adamları, sanayi, ticaret ve esnaf odaları yetkilileri, STK temsilcileri, vilayet ve belediye yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirildi.
2 MİLYONU GEÇTİ
Eldeki rakamlara göre, Nisan 2011-Kasım 2015 arasındaki 4,5 yılda Türkiye’ye gelen Suriyeli sığınmacı sayısı, Ekim 2015 itibariyle 2.072.290, yani ülkedeki Suriyeli mülteci sayısı 2 Milyon rakamını geçti…
Söz konusu Rapor’un da ortaya koyduğu gibi, Türkiye’deki Suriyeliler konusu, boyutları ve özellikleri itibariyle sadece insani bir dram olma özelliğini çoktan aşmıştır. Konu hem bugün, hem de bundan sonraki dönemde Türkiye’nin bütün toplumsal, ekonomik, siyasi, kültürel, güvenlik ve dış politika tercihlerini etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır. Bu anlamda, konu, artık “acil yardım-destek” politikalarından “uyum politikalarına” geçişin zorunlu olduğu bir noktaya gelmiştir.
İşte bu noktada dikkat çeken başlıklar ve o başlıklara, Hatay dahil, toplam 18 il noktasında Rapor’da eklenenler, şöyle:
SURİYELİ GENÇ NÜFUS ARTIYOR
Türkiye’de bulunan kayıtlı 2.072.290 Suriyelinin en dikkat çekici özelliği % 54,2’sinin 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluşmasıdır. Başka bir anlatımla Türkiye’deki Suriyeli genç ve çocukların sayısı kayıt altına alınmış olanlar temel alındığında bile 1 milyon 123 binin üzerinde görünmektedir. Bu olağanüstü sayı, gelecekte yapılacak uyum, eğitim ve istihdam politikaları bakımından mutlaka dikkate alınması gereken bir husustur.
ÇOĞU KAMPLAR DIŞINDA
Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin 26 Ekim 2015 tarihi itibariyle 258.974’si, yani %10-12’si kamplarda, geri kalan asıl büyük kitle, yani % 88-90’ı kamplar dışında Türkiye’ye dağılmış olarak yaşamaktadır. Türkiye’de
10 ilde bulunan ve “Barınma Merkezi” olarak nitelenen 25 kampta yaşayan toplam 258.974 kişinin yanısıra, dikkat çekici bir başka husus da, son 4,5 yılda bu kamplarda bir süre ikamet ettikten sonra kendi isteği ile tekrar Suriye’de ya da Türkiye’de, kamp dışında yaşamak isteği ile ayrılanların sayısının da 500 bini aşmış olmasıdır. Hatay’daki kamplarda kalanların sayısı ise, sadece 14.803.
Hatay’da kamp dışındaki Suriyelilerin sayısı ise çarpıcı. 341.174 kişi! Bu rakam, Şanlıurfa ve İstanbul’daki rakamdan sonraki en yüksek rakam olarak dikkat çekiyor.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Suriyeli sığınmacılar eğer artık Türkiye’nin bir gerçeği ise bunun olumsuz etkilerini azaltacak, olumlu etkilerini daha fazla hayata geçirecek önlemler üzerinde durulmalıdır. O çerçevede Türkiye halkının tepkisini önlemeyi de içeren geniş kapsamlı bir ‘Suriyeli sığınmacı politikası’ acilen hayata geçirilmelidir. Suriyeliler konusu, bir toplumsal uyum sorunu olarak ele alınmalı; çalışma hayatı, eğitim, barınma, sağlık, belediye hizmetleri, toplumun alıştırılması gibi alanları düzenleyecek bütüncül bir politika uygulanmalıdır. Entegrasyon süreci eğer başarılı yönetilebilirse, uzun vadede toplumsal zenginliğe, çok kültürlü yapının gelişmesine katkı sağlanabilir. Ayrıca komşu ülke halkları arasındaki toplumsal bağ güçlenerek uzun vadede daha fazla siyasal ve ekonomik işbirliğine zemin hazırlanabilir.
Suriyelilerin yarattığı toplumsal sorunların önlenmesinde en önemli araç eğitimdir. Eğitimden yoksun bir ‘kayıp neslin’ düşük gelir ve dışlanmışlık duygusu ile beraber ciddi sosyal problemlere yol açacağı öngörülebilir. Eğitim sayesinde, hem uyum sorunu aşılabilir hem de ülkeye toplumsal ve ekonomik açıdan katkı sunan bir nesil yetişebilir. Lakin kamp dışında yaşayan Suriyeli çocuk ve gençlerin yalnızca küçük bir kısmı eğitim alabiliyor.
Bu konuda ilk tercih, Suriyeliler ile Türkiye vatandaşlarının birlikte karma eğitim alacağı bir sisteme geçilmesidir. Böylece ilkokula başlayan öğrenciler, 1. sınıftan itibaren birlikte okuyabilirler. Yüksek sınıflarda bir yıllık Türkçe hazırlık almak şartıyla yine yerel öğrenciler ile birlikte eğitim alınabilir. Ki o da mevcut eğitim kapasitesi üzerine sınır illerinde yaklaşık yüzde 15’lik bir yük binmesi demek. Diğer bir olasılık, sadece Suriyelilere özel eğitim sunulmasıdır. Ama bu seçenek de yeni okulların inşa edilmesi, Suriye müfredatı yanında Türkçe eğitimin verilmesi ve Arap öğretmenlerin yetiştirilmesi gibi sorunlarla baş edilmesini gerektirecektir.
Suriyeliler ile yaşanan sıkıntıların önemli bir kısmı farklı yaşam tarzından kaynaklandığı için Suriyelilere yerel kültüre uyum sağlamaları konusunda telkinde bulunulması büyük önem taşıyor. Oysa sığınmacıların yönlendirilmesi açısından ciddi eksiklik söz konusu. Suriyelilerin elit kesimi arasından kanaat önderi grubu oluşturularak boşluk doldurulabilir. Bununla bağlantılı olarak Suriyeli nitelikli insan gücünün Türkiye’de kalışının teşvik edilmesi fayda sağlayabilir. Suriyeliler arasında bulunan çok sayıda doktor, avukat, öğretmen, akademisyen ve mühendisten, kanaat önderi grupları oluşturmak için yararlanılabilir. Ayrıca kendi alanlarında çalışmalarının önü açılarak nitelikli işgücü ihtiyacı karşılanabilir.
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların çoğunluğunun kırsal kesimden gelmesi, onlara bakışı olumsuz etkiliyor. Sokaklarda dilenen sığınmacı görüntüsü de toplumunu Suriyeli algısını şekillendiren unsurlardan. Bu algıyı değiştirmek için Suriyelilerin içindeki farklılıkları gösteren faaliyetler düzenlenebilir.
Konunun bir diğer boyutu da yerel halkın tepkisinin dikkate alınmasıdır. Öncelikle Türkiye kamuoyunun Suriyelilere alıştırılması gerekiyor. Yerel halka, Suriyelilerin uzun süre misafir edileceği, birlikte yaşama kültürünün nasıl sağlanacağı gibi konularda telkinde bulunulması şart. Bununla bağlantılı olarak, Suriyeli algısının düzeltilmesi de son derece önemli. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun kırsal kesimden gelmesi, onlara bakışı olumsuz etkiliyor. Büyükşehirlerin sokaklarında dilenen sığınmacılar görüntüsü, Türkiye toplumunun genelindeki Suriyeli algısını şekillendiren unsurlardan.
Söz konusu algıyı değiştirmek için Suriyelilerin içindeki farklılıkları, onların yaşamlarının değişik kesitlerini gösteren sanatsal-sosyal faaliyetler düzenlenebilir. Yerel halkı rahatlatmak açısından Suriye ile sınırdaş illerin üzerine binmiş aşırı yükün dağıtılması gündeme getirilebilir. Zaten kısıtlı kaynaklara sahip sınır şehirleri, Suriyelilerin yarattığı sosyo-ekonomik etkilerle baş etmekte zorlanıyor. Bu nedenle Suriyelilerin Türkiye geneline daha dengeli dağıtılmaları, sorunun çözümüne katkı sağlayabilir.
Son olarak, Suriyeliler meselesi, siyasi tartışmalardan bağımsız şekilde ele alınmalıdır. Suriyeliler konusunda dikkat çekme görevi olanlar, çoğu zaman suçlamaya maruz kalabiliyorlar. Tersine hiçbir Suriyeli ile karşılaşmayan insanlar, sırf siyasi nedenlerle Suriyelilere tepki gösterebiliyorlar. Suriyelilere karşı oluşan toplumsal tepki, siyasal tartışmalardan bağımsız olarak, sosyolojik gerçekler üzerinden tartışılmalı ve çözüm önerileri geliştirilmelidir. Bunun yanı sıra Suriyelilere yönelik bazı saldırıların provokasyona indirgenerek açıklanması, daha büyük sıkıntıların yaşanmasına neden olabilir. Yaşanan olaylarda provokasyon söz konusudur. Fakat buna son derece müsait bir ortamın varlığı gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.
Türkiye, şimdiye kadar Suriyeli sığınmacılar için 7 milyar dolar harcadı. Kapsamlı bir sığınmacı politikasının uygulanması, ek maliyetleri beraberinde getirecektir. Buna karşın toplumsal entegrasyon sürecinin yönetilememesi, uzun vadede Suriyelilerin yoğun yaşadığı illerdeki güvenlik, istikrar ve toplumsal barış ortamını bozabilir. Öylesi bir durum, ülke ekonomisinin geneli üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Söz konusu adımların hayata geçirilmesinde zaman faktörü de son derece önemlidir. Halihazırda Suriyelilerin Türkiye toplumuna bazı açılardan uyum sürecinin başladığı söylenebilir. Ancak kapsamlı bir sığınmacı politikasının yokluğu, Suriyelilerin uyum sürecini uzatıp maliyeti artıracaktır. En büyük risk ise iki toplum arasında yaşanabilecek bir olayın etkilerinin, uzun yıllar boyunca entegrasyon süreci önünde engel oluşturmasıdır.
ARAŞTIRMA EKİBİ
Akademisyenler Doç. M. Murat Erdoğan ile Dr. Can Ünver’in hazırladığı ve Hatay’ı da kapsayan Rapor’a, Araştırmacılar;
Arda Akçiçek (Hügo-Hacettepe Üniv.), Dr. Aysun Yaralı (Van Yüzüncü Yıl Üniv.), Bahar Özay (Boğaziçi Üniv.), Berrak Yıldırım (Hügo-Odtü), Buket Teneke (Hügo-Hacettepe Üniv.), Emirhan Erdoğan (Hügo-Bilkent Üniv.), F. Mine Gültekin (Hügo-Odtü-Bmmyk), Gülşah İyigün (Hügo-Bilefeld Üniv.), Özden Akkıray (Hügo-Hacettepe Üniv.) ve Sabır Güler (Mersin Üniv.) destek verdi.
Makale: Metin Dingil