Ana Sayfa / Dergide Bu Ay / Kırıkhan

Kırıkhan

Kırıkhan; Hatay’ın üçüncü büyük kenti ve Türkiye’nin en önemli ve bereketli ovalarından Amik Ovası’nın kıyısında kurulmuş bir şehirdir.

Kırıkhan tarihi MÖ 3000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bağlı bulunduğu Hatay merkezi ile tarihi bir bütünlük gösterir. İlçe merkezinde Orta Paleolitik döneme ait herhangi bir buluntu olmamasına rağmen, sırasıyla Akad, Hurr, Hitit, Asur ve Pers akınları ile kısa süreli yerleşimlerin yöre için söz konusu olduğu kesindir. MÖ 333 yılında Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’nu yıkmasıyla birlikte kurulan yeni düzende Kırıkhan merkez ve çevresi yoğun yerleşimlere sahne olmuştur. Merkeze yakın Alabeyli, Ceylanlı, Bektaşlı köyleri çevrelerinin iskân edildiği saptanmıştır. Helenistik dönemin izlerini taşıyan Darb-ı Sak (Trepesa) kalesi ile ova boyunca bir dizi halinde yer alan höyükler Kırıkhan’ın tarihte bir “Güvenlik ve Haber alma Merkezi” olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır.
Doğuya uzanan ticaret yollarının geçiş yeri özelliğine sahip Kırıkhan, Akdeniz’e geçiş bölgesi olarak yüzyıllarca kervanların kullandığı İskenderun – Halep, Antakya – K.Maraş yollarının kesiştiği bir yerleşim merkezidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de yerleşim bölgesi olarak gelişmiştir. Ne var ki, bu dönemlere ait kesin bulgular olmamaktadır. Yabancı ve Osmanlı Kaynaklarında Kırıkhan adına rastlanmamakta, ancak 16. yy. Halk Şairlerinden Karacaoğlan’ın bir şiirinde “Kırıkhan’dan yüklediler göçünü” cümlesinde “Kırıkhan” ismi geçmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Belen Kazasına bağlı bir nahiye iken, 1923’te ilçe merkezi olan Kırıkhan, uzun yıllar süren Fransız işgal yıllarından sonra 1939 yılında Türkiye Cumhuriyeti yönetimine girmiştir.
Kırıkhan adının nereden geldiği konusunda iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birisi ticaretin yoğun olduğu yıllarda kervanların konaklaması için yapılmış olan 40 hanın bulunduğudur. Diğeri ise iki hanın varlığı ve bunların da oldukça bakımsız ve kırık dökük olmasıdır. Yapılan araştırmalar, iki kırık dökük hanın bulunması nedeniyle Kırıkhan isminin verildiğini destekler mahiyettedir.
DAĞLAR: Amanoslar, Kürt Dağları ilçe merkezinin güneyinde kalan ve Amanosların uzantısı olan birkaç tepe, kentin kuzeyinde ise yine aynı dağ silsilesinin devamı vardır.

GEÇİTLER: Doğal yapı gereği bölgenin kuzey – güney doğrultusunda uzanan amik ovası Amanoslarla Kürtdağları arasında önemli bir geçittir. Doğu batı yöresinde en önemli geçitler Suriye’ye Yalangoz – İncirli civarından, Batıda ise Gedik – Belen geçidi ile Atık yaylasından. Ayrıca Kuzeybatıda dağlık alanda önemli sayılabilecek ve Amanosları aşan patikalar, Ceylanlı Köyü yakınlarından Dörtyol İlçesine ve Hassa İlçesine değin uzanabilmektedir.

KÖPRÜLER: Delibekirli çayı üzerinde Fransızlar döneminden kalma taş köprü, Karasu üzerinde betonarme, ayrıca Kırıkhan – Delibekirli köyleri arasında iki adet beton köprü vardır. Reyhanlı yolu üzerinde ise Muratpaşa köprüsü bulunmaktadır. Dar ve tarihi bir değeri vardır. Danaahmetli köyü yakınında Karasu Çayı üzerinde tarihi öneme sahip Taşköprü bulunmaktadır.

MAĞARALAR: Şu an yerleri kesin bilinen bazı mağaraların bulunmasına rağmen, asıl büyük olan bir kaç mağaranın varlığından söz eden yurttaşlar İlçe merkezinde Gündüz mahallesi ile Kurtuluş İlkokulu arasında büyük bir mağaranın bulunduğunu söylerler. Kurtlu Soğuksu Köyünde bulunan ve derinliğinin yaklaşık 20 km. olduğu iddia edilen bir mağara bulunmaktadır.

BAYEZİD-İ BİSTAMİ TÜRBESİ
Bayezid-i Bistami hazretleri, Silsile-i aliyyenin beşincisidir. Arifler sultanı diye meşhurdur. İsmi Tayfurdur. Üveysi idi. Kendisinden kırk yıl önce vefat eden imam-ı Cafer-i Sadık hazretlerinin ruhaniyetinden istifade etti.113 âlimden ilim öğrenmiştir. Son derece âlim, fâdıl ve edip idi. Daha annesinin karnında iken kerametleri görülmeye başladı. Annesi ona hamile iken şüpheli bir şeyi ağzına alacak olsa, onu geri atıncaya kadar karnına vururdu. Çocukken bir gün cami avlusunda oynuyordu. Şakik-i Belhi hazretleri, “Bu çocuk büyüyünce zamanının en büyük velisi olacak” buyurdu. Hadis âlimlerinden bir zat, onu görünce çok hoşuna gitti. “Güzel çocuk, namaz kılmasını biliyor musun?” dedi. Bayezid-i Bistami, “Evet Allah dilerse becerebiliyorum” cevabını verince; “Nasıl?” diye sordu. O da “Buyur yâ Rabbi! Emrini yerine getirmek üzere tekbir alıyor, Kur’an-ı kerimi tane tane okuyor, tazim ile rükuya varıyor, tevazu ile secde ediyor, vedalaşarak selam veriyorum” deyince, o zat hayran kalarak; “Ey zeki çocuk! Sende bu fazilet ve derin anlayış varken, insanların başını okşamalarına niçin izin veriyorsun?” diye sordu. Ona, “Onlar beni değil, Allahü teâlânın beni süslediği o güzelliği meshediyorlar. Bana ait olmayan bir şeye dokunmalarına engel olmam uygun olur mu?” dedi. Anneye hizmet Küçük yaşta iken okumaya başladı. Dikkatle derslerine devam ediyordu. Bir gün okuduğu bir âyet-i kerimenin (Lokman suresi: 14) tesiri ile eve döndü. Annesi merak edip niçin erken döndüğünü sorunca, şöyle cevap verdi: “Öğrendiğim bir âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, kendisine ve sana itaat etmemi emrediyor. Ya sana hep hizmet edeyim veya beni serbest bırak, hep Allahü teâlâya ibadet ile meşgul olayım” dedi. Annesi; “Sen beni bırak Allahü teâlâya ibadet et” dedi. Bundan sonra, kendini Allahü teâlâya verdi, emirlerinin hiç birini yapmakta gevşeklik göstermedi; ama annesinin hizmetini de ihmal etmedi. Annesinin küçük bir arzusunu, büyük bir emir kabul edip, her durumda yerine getirmeye çalışırdı. Çünkü Allahü teâlânın emri de böyle idi. Soğuk bir kış gecesi idi. Annesi yatarken su istedi. O da hemen fırladı. Fakat testide su yoktu. Çeşmeye gidip, testiyi doldurdu. Eve geldiğinde, annesinin tekrar uykuya dalmış olduğunu gördü. Uyandırmaya kıyamadı. Testi elinde olduğu halde bekledi. Epey müddet sonra annesi uyanıp “Su, su!” diye mırıldanarak uyandı. Oğlunun bu hâlini gören annesi; “Yavrum, testiyi niçin elinde tutuyorsun?” dedi. O da, “Uyandığın zaman, suyu hemen verebilmek için testi elimde bekliyorum” dedi. Annesi; “Ya Rabbi! Ben oğlumdan razıyım. Sen de razı ol!” diye dua etti. Belki de annesinin bu duası sebebiyle, Allahü teâlâ ona evliyalığın yüksek mertebelerine kavuşmayı ihsan etti. İbadet zevki Gençlikte yaptığı bazı ibadetlerden zevk alamıyordu. Bu durumu annesine anlatırdı ve yetişmesinde, terbiye edilmesinde bir kusur bulunup bulunmadığını sorardı. İçimde beni Rabbimden alıkoyan bir şey hissediyorum. Fakat sebebini bilmiyorum” dedi. Annesi epey düşündükten sonra, “Evladım tek şey hatırlıyorum. Sen daha küçüktün. Komşulara oturmaya gitmiştim. Kucağımda iken ağlamaya başladın. Bir türlü susturamadım. Seni susturmak için ocakta pişmekte olan tarhanaya komşudan izinsiz parmağımı batırıp ağzına koydum” dedi. Bunun üzerine annesinden, o komşuya gidip helallik dilemesini istedi. Annesi helalleştikten sonra ibadetlerinden zevk almaya başladı. Bir gece seher vakti Allah dedi. Sonra düşüp bayıldı. Ayılınca, niçin bayıldığını sordular. (Sen kim oluyorsun da ismimi ağzına alıyorsun? şeklinde bir ses gelir diye çok korktum da onun için bayılmışım) buyurdu. Biri, “Bu derecelere nasıl kavuştunuz?” diye sordu. Ona “Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle” diye cevap verdi. Bir gece otururken ayaklarını uzatmıştı. (Sultanla oturan edebini gözetmeli) diye bir ses duyup hemen toparlandı. Buyururdu ki: Allahü teâlâyı an, dilini, başka işlerle uğraşmaktan koru. Nefsini hesaba çek. İlme yapış ve edebi muhafaza et. Merhamet sahibi ve yumuşak ol. Allahü teâlâyı unutturacak her şeyden uzak dur. Bir kimsenin, Allahü teâlâya olan sevgisinin gerçek olup olmadığının alameti, kendisinde deniz misali cömertlik, güneş misali şefkat ve toprak misali tevazu gibi üç hasletin bulunmalıdır.

GÖLBAŞI GÖLÜ
Gölbaşı gölü İlçenin doğusunda Suriye sınırına yakındır. Adalar köyünde bulunan göl, kurutulan Amik Gölünün ana kaynaklarından biridir. Derinliği 5-10 mt.dir. Gölde Balık üretilmekte, gölün içerisinde iki ada vardır. Büyük ada 61, küçük ada ise 7,9 dekardır. Göl alanı 7400 hektardır, Gölün suyu ovada tarımsal sulamada kullanılmakta ve Conba kanalı ile Asi nehrine uzatılmıştır.

DANAAHMETLİ TAŞ KÖPRÜ
Kırıkhan’da, Karasu Çayı üzerinde altı gözlü bir taş köprüdür. Köprünün 16. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Eski yıllarda Ceylanlı Köyünden gelip Halep’e giden yol üstünde kurulan köprü, halen ayakta ve sağlam olarak kullanılmaktadır. Halk arasında Taş Köprü adıyla bilinen köprünün, yörede yaşamış olan “bir aşiret reisinin hanımı” tarafından yaptırıldığına dair söylenti vardır.

BEŞ KIZLAR MAĞARASI
Tipik kaya mezarları ve inziva odaları görünümündedir. 3 katlıdır. Kayaların üstünde 3 göz halinde pencere delikleri görülmektedir. Halk arasında buraya Sütlü Mağara denmektedir. Çevredeki yazılardan “Vakfettim burası bir vezir mahallidir…” ibaresi okunmaktadır. Yaygın inanca göre burada bir bey, eşi ve çocukları ile birlikte yaşamaktaydı. Ceylanlı Köyü yakınındadır.

 

MURATPAŞA KÖPRÜLERİ
Baldıran Höyüğü yakınlarındadır. 200 metre aralıkla yapılmış 2 köprü bütünüdür. Büyük olan köprü 16 gözlüdür. Yüksek olmayan ve 3 metre genişliğindeki köprülerin korkulukları hemen hemen ortadan kalkmıştır. Kesme taştan yapılan iki köprüden uzun olanı bir yol yapımı sırasında asfaltın altında kalmıştır. Muhtemelen 4. Murat’ın Padişahlığı sırasında çıktığı Bağdat seferi için yapılan köprülerin yapım tarihin 1636-37 olması gerekmektedir. Halk arasında Murat Paşa Köprüleri olarak anılması da bu görüşe doğrulamaktadır.

İlginizi Çekebilir

YENİ KARİYER YOLU: GİRİŞİMCİLİK

Son yıllarda, girişimcilik ve inovasyon kavramlarının giderek artan bir şekilde popüler olduğuna ve artan sayıda …

Bir cevap yazın

Watch Dragon ball super